23 Ocak 2020

7 Adımda Podcast Nasıl Yapılır, Nelere Dikkat Etmeliyiz?


İyi bir podcast dinleyicisi olduğumu söyleyebilirim. Düzenli olarak dinlediklerim dışında, ağırlıklı olarak da yerli denemelere fırsat vermeye çalışıyorum. Sevdiğim konularda, tanıdığım ya da tanımadığım insanların çalışmalarını dinlemek ve görüşlerine kulak vermek hoşuma gidiyor. Ancak bu dinlemeler sırasında bazen katlanılmaz, teknik sorunlar yüzünden beni bir türlü içine alamayan, konu ilgimi çekse de, dışardayken ne denildiğini takip edebilmesi zulüm olan yayınlarla karşılaşıyorum. Üstelik bunların önemli bir kısmı da Spotify ve Apple’ın en çok dinlenen yerli yayınları. Düşündüm ki, önceki zamanlarda bu konuda yaptığım araştırmalar ve bir dinleyici olarak verilebilecek tavsiyeler, hem yayıncıların hem de yayın yapmak isteyenlerin işine yarayabilir. Buyrun:

1 – Araçlar
En basit haliyle cep telefonunuzun kulaklığındaki mikrofonuyla da kayıt yapabilirsiniz, bilgisayarınızın dahili mikrofonu, telefonunuzun handsfree’si de teknik olarak yeterli olabilir. Ama yaptığınız işe saygınız olduğunu düşünerek söylüyorum, lütfen böyle yapmayın. Bu üstte saydığım araçlar birisiyle karşılıklı konuşma için yeterli olabilir, ancak inanın sık sık iş sebebiyle çoklu telefon görüşmeleri yapan bir insan olarak söylüyorum, dinleyen kalabalık kitleler için bu cihazlarla kaydedilen ses kayıtları çok rahatsız edici. En ufak bir hareketinizden, nefes alış verişinizden bile etkilenen, dış sesi olduğu gibi veren bu araçlar maalesef işinizin kalitesini de doğrudan etkiliyor.


Bunlara bu kadar laf etmişken size büyük yatırımlar yapmanızı tavsiye edecek değilim, çoğumuz amatörüz. Ancak en azından kaydı, iyi çalışan bir bilgisayarda yapmak, bilgisayarın işlemcisini etkileyebilecek uygulamaları kayıt sırasında kapamak, yayın sırasında başka işlerle uğraşmamak (evet mouse’a tıklamanız bile yayına gidebiliyor hassas kulaklar için) ve en önemlisi bir masa mikrofonu kullanmak gerekiyor. Dediğim gibi çok büyük yatırımlar yapmanıza gerek yok. Ben Amazon’dan 20 GBP civarı bir mikrofon ve ses koruması için bir mikrofon filtresi aldım. Kaydı birlikte yaptığım arkadaşım da benzer bir şey kullanıyor ve bu sayede ses kalitesinde belirgin bir avantaj yakalayabiliyoruz, yayını uzak şehirlerden yapmamıza rağmen. Şimdi bu konuya geçelim

2 – Teknoloji
Bir odanın içine oturup kayıt yapıyorsanız, alternatifleriniz daha çok olabilir. Sessizliği korumak, dışardan odaya giren çıkanları önlemek, konuşmuyorken ya da en azından mesela öksürmeniz gerekirken kendi kullandığınız mikrofonu sessize almak gibi şeyleri yapmak yeterli olabilir. Bu şartları sağladıktan sonra bilgisayarınızda var olan sıradan bir ses kaydedici bile yeterli olacaktır. Tabi ki daha farklı özellikler sunanları inceleyerek sizin için en iyisini bulabilirsiniz. Özellikle kes, kırp, ekle yapacaksınız muhtemelen böyle bir şey daha çok işinize yarayacaktır. Mobil cihazla hiç kayıt yapmadım. Belki onun için de oldukça iyi uygulamalar vardır, ancak ben yine de birinci maddede bahsettiğim gibi bir mikrofonla ve bir bilgisayarla kayıt yapmayı öneririm.

Gelelim uzak mesafeye. Diyagonal Pas podcasti kurgularken en çok kafamızı kurcalayan şey buydu. (Gerçi isim için de epey düşündük). Ben Londra’dan, arkadaşım Fırat Utrecht’ten bağlanacaktı. Hatta ara ara Türkiye’den ve başka ülkelerden de konuk almayı planlıyorduk. Bu konuda epey yazı okudum ve sonunda hem teknolojik hem ekonomik olarak uygun çözüm olduğuna karar verdiğim Zencastr ve Cast’ı denemeye karar verdik. Test yayınımızı ikisini de kullanarak yaptık ve Zencastr ile işe başladık. İlk 14 bölümü de böyle çektik. Ancak Zencastr kayıtları ayrı ayrı yaptığı ve sonra otomatik olarak birleştirdiği için birkaç kez ciddi sorunlar yarattı, ses kaymaları, üstüste binmeler gibi şeyleri birkaç kez yaşayınca bir de Skype’ı deneyelim dedik.

Aslında okuduğum blog yazılarında Skype ile ilgili çeşitli olumsuz görüşler vardı. Ancak bir seferinde konuk almak istediğimizde Skype’ı denedik (Çünkü Zencastr maalesef 3. Kişiye izin vermiyor. Ayrıca Zencastr’de kayıt sonrası otomatik post prodüksiyon için de bir ödeme gerekiyor, bunu da atlamayalım). Çıkan sonuç beklentimizin epey üzerinde oldu. Sesler oldukça temiz, kaymalar hiç yok, üstüste binmelerde bile gayet sorunsuz ve en önemlisi Zencastr ile karşılaştırıldığında kalitede sorun çıkarmayan, üretimde ise işi epey kolaylaştıran bir şey elde edebildik. Bu yüzden, son 20’nin üzerindeki programı Skype ile çektik ve böyle devam ediyoruz.



İlk maddeyi unutmadan devam edelim. Skype’ın masaüstü versiyonunu kullanıyoruz. Sesli bağlantı yaptıktan sonra ‘Kaydı Başlat’ diyoruz ve tamamlanınca da kaydı durduruyoruz. Tabi aralarda ara vermek gerekirse de kaydı durdurup, yenisini başlatabilirsiniz.

Skype, kayıtları mp4 formatında veriyor. Bu dosyayı bilgisayarınıza kaydettikten sonra üzerinde gereken düzenlemeleri yapabilirsiniz. Kırpma, önüne, arkasına, ortasına müzik ekleme gibi. Bunlar için de pek çok ücretsiz program var, ben Wavepad kullanıyorum. Bunu da tavsiye edebilirim.

3 – Özen ve dikkat
Bu kısım epey önemli. Niçin bu işe kalkışıyorsunuz bilmiyorum. Belki en çok dinlenen olacak bir podcast fikriniz var, belki sadece arkadaş grubunuz için yapıyorsunuz, belki de sadece denemek istiyorsunuz. Ancak amaç ne olursa olsun, en önemli iş dinleyene saygı duymak. Bu yüzden de araçlar ve teknoloji kadar, içeriğe duyulacak özen ve yayın sırasındaki dikkat de bence çok önemli.

Bir konsept belirlenmesi, bu konsepte saygı duyulması genel hatlarıyla önemli şeylerden birisi. Elbette TRT yayınları formatında tutuculuktan bahsetmiyorum. Bazı şeyler akışına bırakılmalı ve doğaçlamayla gelen şeyin önü kesilmemeli. Ama mesela programın başında bugün şu konuyu konuşacağız deyip, ilerleyen dakikalarda o konudan hiç bahsetmezseniz, ya da geçiştirirseniz hoş olmuyor. Ya da konuğunuza, partnerinize bir soru sorarsanız ve bu sorunun cevabını almadan geçiştirirseniz bir şeyler eksik olmuş oluyor. Ben bu konularda daha dikkatli ve tutarlı olunması gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca başta da belirttiğim gibi, yayın sırasında dış sesleri de olabildiğince engellemek gerekiyor. Çekilen odanın sessiz olması, içeriye birinin girip çıkmaması, höpürdeterek çay içilmemesi iyi olabilir. Ha illa ki içeyim diyorsanız, mikrofonu sessize alıverin bir zahmet.

4 – Nereden yayacağız
Yukarıdakilerin hepsini dinledik, kaydımızı bir güzel yaptık. Ya sonra? Şimdi tek tek gidip platformlara mı yükleyeceğiz, websitesi mi lazım, iyi ama ben hiç anlamam ki? Boşverin bu soruları. Podcast bizim topraklara geç geldiği için avantajlıyız. Hepsi düşünülmüş, hepsi kolaylaştırılmış.
Kısa bir teknik bilgiyle başlayalım. Podcast yayınız için ürettiğiniz MP3 ya da farklı bir ses dosyasını doğrudan Apple’a, Spotify’a ya da diğer podcast platformlarına yüklemiyorsunuz. Sistem farklı çalışıyor. Bu platformlar RSS feed kabul ediyor. RSS feed’i bir sitenin özeti gibi düşünebilirsiniz. Anlaşılır basitliğe indirirsek, podcast dosyalarınızı bir yerlere düzenli olarak yüklediğinizde, bunun çalan platformlar tarafından anlaşılmasını sağlayan basit bir dosya olarak özetleyebiliriz. Korkmayın bu kadar karışık değil iş. Bunu tabi kendiniz de yapabilirsiniz ama dedim ya, platformlar oluşmuş bile.

Biz Buzzsprout kullanıyoruz. Buzzsprout üstteki bu karmaşık teknik kısımları sizin için yapıyor. Ayda toplam 2 saate kadar yayın yüklemek bedava, ama 90 gün sonra bölümü siliyorlar. Aylık 12 dolar verirseniz, hem yayını sürekli tutuyorlar, hem de bu süre 3 saate çıkıyor, 12 saate kadar çıkarmak için de farklı fiyatlamalar var. Buzzsprout, sizin yerinize dosyaları tutuyor, size bir karşılama sayfası da sunuyor, podcastinizin RSS’ini yapıp Spotify, Apple, Google, Stitcher, Tunein+Alexa gibi platformlarla bağlantısını da otomatik olarak sağlıyor. Yani işin büyük kısmını sırtınızdan almış oluyor. Buradan ayrı olarak yapmayı isteyebileceğiniz 2 yer var: Soundcloud ve YouTube.



Soundcloud maalesef daha farklı çalışıyor. Dosyayı buraya yeniden yüklemeniz gerekli ve onların da ücretsiz zaman için bir sınırı var. Yani bir yerden sonra aylık ücret ödemeniz gerekiyor, aksi halde yeni eklemeler yapamıyorsunuz. YouTube’da ise sorun, video yükleme zorunluluğu. Bu yüzden kaydınızı MP4 formatına video olarak çevirmelisiniz (Bunun için de çeşitli araçlar var ama yavaş olmasına rağmen en pratik yöntemlerden birisi Powerpoint kullanmak. Sabit bir görsel altına mp3 dosyası ekleyip, dosyayı MP4 olarak kaydet derseniz nurtopu gibi bir ses videonuz oluyor.
Bu arada Buzzsprout’a alternatif pek çok şey var. Yayıncıların önemli bir kısmı ücretsiz imkan suran bir girişim olan Anchor.fm’i kullanıyor. Kullananların da memnun olduğunu biliyorum. Oraya da göz atmanızı öneririm.

5 – Kim dinleyecek, nerede ne zaman dinleyecek
Kaydı planlarken, her bölümü düşünürken, kaydı yayına gönderirken düşünmeniz gereken bazı detaylar var. İnsanlar çektiğiniz şeyi ne zaman, nerede ve nasıl dinleyeek. Podcast’in en güzel tüketim alanı İngilizce’de ‘commuting’ olarak bilinen işe gidiş geliş yolunda geçirilen zaman. Hazır internet de zor çekerken metroda, trende podcasti indirip dinleyenlerin sayısı hiç az değil. Ayrıca benim beklentim gelişen araba teknolojisiyle araçların artık internet erişimli olmaya başlaması ve bu sayede araç içi radyo dinlenmesinin de tamamen podcastçiliğe kayması.

Neyse, ne diyorduk? Eğer bu saatler mantıklıysa, yayını sabah 7’de devreye girecek şekilde yayına gönderebilirsiniz. Unutmayın, eğer kullanıcıların ayarı açıksa ve podcastinizi takip ediyorsa, sabah cihazlarına bir uyarı gelecek ve yolda sizi dinleyebileceklerini bilecekler. Haftasonu insanların podcast tüketimi az olabilir, bu da hesaba katılmalı. Tabi her içeriğin türüne göre farklı olabilecek fikirler de olabilir, bunlar iyice değerlendirilmeli.

6 – Düzenlilik
Bunun zor olduğunu biliyorum. Disiplinli insanlar elbette var ama hobi için yapılan işlerde ritim tutturmak pek kolay değil. Hele ki ilk zamanlarda, dinleyici sayılarınızın yüzler, binler, onbinler olmadığı günlerde. Baştan hedefi sağlıklı koymak, sonra da istikrarla devam etmek önemli. Tahmin ediyorum ki bir heves bu işe kalkışan bir sürü kişi büyük bir podcast çöplüğü oluşmasına yardımcı olacak (bakınız eskinin blogları) ama olsun, sesiniz bir yerlerde duruyor, hiçbir yere kaybolmuyor. Düzenlilik ve istikrar sizi dinleyen 3 kişi, 10 kişi, 50 kişi bile olsa önemli. Vadettiğiniz zamanlarda yayında olmak, ara verildiği zamanlarda bilgilendirme yapmak gibi şeylerin atlanılmaması gerekiyor. Böyle yapın ki, bir şekilde ikna ettiğiniz takipçileriniz de sizden vazgeçmesin.

7 – Eklenecek müzikler
Bu konu biraz karışık. Okuduğum kaynakların pek çoğu kullanma izni olmayan müzikleri podcaste taşımanın doğru olmadığını iddia ediyor. Bu her kanalda çalınan bir şarkı da olsa, sonuçta siz bir yayıncı olduğunuz için telif ödeme yükümlülüğünüz devreye girebilir. Bazıları 10 saniyeye kadar bir sorun olmadığını iddia etse de, biz bu konuda güvenli gitmeye karar vermiştik. İnternette uygun fiyata şarkı, jingle satan yerlerin birinden sanırım 3 dolara bir müzik satın aldık ve programın girişinde bunu kullanıyoruz. Dediğim gibi mevzuatta netlik olmadığı için pek çok podcastte telif hakkı ödenmemiş müzik duyuyor olabilirsiniz. Ancak beni en çok düşündüren ilerde bir gün hak sahibinin otomatik sistemiyle arşivimizin platformlardan çıkarılması oldu. Biliyorsunuz YouTube bunu her şey için yapıyor, neden Spotify ve Apple ilerde yapmasın? Bu yüzden güvenli gidilmesini öneririm.


Sorunuz olursa yoruma bırakabilirsiniz, ya da @tuncayyavuz twitter hesabından özel mesaj atarak bana ulaşabilirsiniz. Ayrıca bizim podcasti de dinlemek isterseniz linkler:

Apple
Google Podcasts
Soundcloud
Spotify
YouTube

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hocam selam. Ben blog açmayı felan bilmiyorum da. Ben 16 yaşındayım. Gelecekte ingiltereye gitmek gibi büyük bir hayaller kuruyorum :) beni en iyi siz anlarsınız ne kadar hayal kurduğumu. Ve merak ettiğim, kafamın karıştığı bir şey var. Ben Londra'ya gitmek istiyorum lakin 3 büyük kulüp olan Arsenal Chelsea ve Tottenham arasından hangisini desteklemem gerekir? Maddi açıdan, güvenlik açısından. Yani oraya kimsesiz, yalnız biri olarak saatlik 7-8 pound kazanan bir çocuk olarak gideceğim. Tabi ailem Türkiyeden az çok yardım edecekte yine de orada birazcık kendi başımın çaresine bakacağım. Sizce maddi açıdan, hangi takımı tutup, hangi takımın maçına gönül rahatlığı ile gidebilirim?