İyi bir podcast
dinleyicisi olduğumu söyleyebilirim. Düzenli olarak dinlediklerim dışında,
ağırlıklı olarak da yerli denemelere fırsat vermeye çalışıyorum. Sevdiğim
konularda, tanıdığım ya da tanımadığım insanların çalışmalarını dinlemek ve
görüşlerine kulak vermek hoşuma gidiyor. Ancak bu dinlemeler sırasında bazen
katlanılmaz, teknik sorunlar yüzünden beni bir türlü içine alamayan, konu
ilgimi çekse de, dışardayken ne denildiğini takip edebilmesi zulüm olan
yayınlarla karşılaşıyorum. Üstelik bunların önemli bir kısmı da Spotify ve
Apple’ın en çok dinlenen yerli yayınları. Düşündüm ki, önceki zamanlarda bu
konuda yaptığım araştırmalar ve bir dinleyici olarak verilebilecek tavsiyeler,
hem yayıncıların hem de yayın yapmak isteyenlerin işine yarayabilir. Buyrun:
1 – Araçlar
En basit haliyle cep
telefonunuzun kulaklığındaki mikrofonuyla da kayıt yapabilirsiniz,
bilgisayarınızın dahili mikrofonu, telefonunuzun handsfree’si de teknik olarak
yeterli olabilir. Ama yaptığınız işe saygınız olduğunu düşünerek söylüyorum,
lütfen böyle yapmayın. Bu üstte saydığım araçlar birisiyle karşılıklı konuşma
için yeterli olabilir, ancak inanın sık sık iş sebebiyle çoklu telefon
görüşmeleri yapan bir insan olarak söylüyorum, dinleyen kalabalık kitleler için
bu cihazlarla kaydedilen ses kayıtları çok rahatsız edici. En ufak bir
hareketinizden, nefes alış verişinizden bile etkilenen, dış sesi olduğu gibi
veren bu araçlar maalesef işinizin kalitesini de doğrudan etkiliyor.
Bunlara bu kadar
laf etmişken size büyük yatırımlar yapmanızı tavsiye edecek değilim, çoğumuz
amatörüz. Ancak en azından kaydı, iyi çalışan bir bilgisayarda yapmak,
bilgisayarın işlemcisini etkileyebilecek uygulamaları kayıt sırasında kapamak,
yayın sırasında başka işlerle uğraşmamak (evet mouse’a tıklamanız bile yayına
gidebiliyor hassas kulaklar için) ve en önemlisi bir masa mikrofonu kullanmak
gerekiyor. Dediğim gibi çok büyük yatırımlar yapmanıza gerek yok. Ben
Amazon’dan 20 GBP civarı bir mikrofon ve ses koruması için bir mikrofon
filtresi aldım. Kaydı birlikte yaptığım arkadaşım da benzer bir şey kullanıyor
ve bu sayede ses kalitesinde belirgin bir avantaj yakalayabiliyoruz, yayını
uzak şehirlerden yapmamıza rağmen. Şimdi bu konuya geçelim
2 – Teknoloji
Bir odanın içine
oturup kayıt yapıyorsanız, alternatifleriniz daha çok olabilir. Sessizliği korumak,
dışardan odaya giren çıkanları önlemek, konuşmuyorken ya da en azından mesela
öksürmeniz gerekirken kendi kullandığınız mikrofonu sessize almak gibi şeyleri
yapmak yeterli olabilir. Bu şartları sağladıktan sonra bilgisayarınızda var
olan sıradan bir ses kaydedici bile yeterli olacaktır. Tabi ki daha farklı
özellikler sunanları inceleyerek sizin için en iyisini bulabilirsiniz.
Özellikle kes, kırp, ekle yapacaksınız muhtemelen böyle bir şey daha çok
işinize yarayacaktır. Mobil cihazla hiç kayıt yapmadım. Belki onun için de oldukça
iyi uygulamalar vardır, ancak ben yine de birinci maddede bahsettiğim gibi bir
mikrofonla ve bir bilgisayarla kayıt yapmayı öneririm.
Gelelim uzak
mesafeye. Diyagonal Pas podcasti kurgularken en çok kafamızı kurcalayan şey
buydu. (Gerçi isim için de epey düşündük). Ben Londra’dan, arkadaşım Fırat
Utrecht’ten bağlanacaktı. Hatta ara ara Türkiye’den ve başka ülkelerden de
konuk almayı planlıyorduk. Bu konuda epey yazı okudum ve sonunda hem teknolojik
hem ekonomik olarak uygun çözüm olduğuna karar verdiğim Zencastr ve Cast’ı
denemeye karar verdik. Test yayınımızı ikisini de kullanarak yaptık ve Zencastr
ile işe başladık. İlk 14 bölümü de böyle çektik. Ancak Zencastr kayıtları ayrı
ayrı yaptığı ve sonra otomatik olarak birleştirdiği için birkaç kez ciddi
sorunlar yarattı, ses kaymaları, üstüste binmeler gibi şeyleri birkaç kez
yaşayınca bir de Skype’ı deneyelim dedik.
Aslında okuduğum
blog yazılarında Skype ile ilgili çeşitli olumsuz görüşler vardı. Ancak bir seferinde
konuk almak istediğimizde Skype’ı denedik (Çünkü Zencastr maalesef 3. Kişiye
izin vermiyor. Ayrıca Zencastr’de kayıt sonrası otomatik post prodüksiyon için
de bir ödeme gerekiyor, bunu da atlamayalım). Çıkan sonuç beklentimizin epey
üzerinde oldu. Sesler oldukça temiz, kaymalar hiç yok, üstüste binmelerde bile
gayet sorunsuz ve en önemlisi Zencastr ile karşılaştırıldığında kalitede sorun
çıkarmayan, üretimde ise işi epey kolaylaştıran bir şey elde edebildik. Bu
yüzden, son 20’nin üzerindeki programı Skype ile çektik ve böyle devam
ediyoruz.
İlk maddeyi unutmadan devam edelim. Skype’ın
masaüstü versiyonunu kullanıyoruz. Sesli bağlantı yaptıktan sonra ‘Kaydı
Başlat’ diyoruz ve tamamlanınca da kaydı durduruyoruz. Tabi aralarda ara vermek
gerekirse de kaydı durdurup, yenisini başlatabilirsiniz.
Skype, kayıtları
mp4 formatında veriyor. Bu dosyayı bilgisayarınıza kaydettikten sonra üzerinde
gereken düzenlemeleri yapabilirsiniz. Kırpma, önüne, arkasına, ortasına müzik
ekleme gibi. Bunlar için de pek çok ücretsiz program var, ben Wavepad
kullanıyorum. Bunu da tavsiye edebilirim.
3 – Özen ve dikkat
Bu kısım epey
önemli. Niçin bu işe kalkışıyorsunuz bilmiyorum. Belki en çok dinlenen olacak
bir podcast fikriniz var, belki sadece arkadaş grubunuz için yapıyorsunuz,
belki de sadece denemek istiyorsunuz. Ancak amaç ne olursa olsun, en önemli iş
dinleyene saygı duymak. Bu yüzden de araçlar ve teknoloji kadar, içeriğe
duyulacak özen ve yayın sırasındaki dikkat de bence çok önemli.
Bir konsept
belirlenmesi, bu konsepte saygı duyulması genel hatlarıyla önemli şeylerden
birisi. Elbette TRT yayınları formatında tutuculuktan bahsetmiyorum. Bazı
şeyler akışına bırakılmalı ve doğaçlamayla gelen şeyin önü kesilmemeli. Ama
mesela programın başında bugün şu konuyu konuşacağız deyip, ilerleyen
dakikalarda o konudan hiç bahsetmezseniz, ya da geçiştirirseniz hoş olmuyor. Ya
da konuğunuza, partnerinize bir soru sorarsanız ve bu sorunun cevabını almadan
geçiştirirseniz bir şeyler eksik olmuş oluyor. Ben bu konularda daha dikkatli
ve tutarlı olunması gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca başta da
belirttiğim gibi, yayın sırasında dış sesleri de olabildiğince engellemek
gerekiyor. Çekilen odanın sessiz olması, içeriye birinin girip çıkmaması,
höpürdeterek çay içilmemesi iyi olabilir. Ha illa ki içeyim diyorsanız,
mikrofonu sessize alıverin bir zahmet.
4 – Nereden yayacağız
Yukarıdakilerin
hepsini dinledik, kaydımızı bir güzel yaptık. Ya sonra? Şimdi tek tek gidip platformlara
mı yükleyeceğiz, websitesi mi lazım, iyi ama ben hiç anlamam ki? Boşverin bu
soruları. Podcast bizim topraklara geç geldiği için avantajlıyız. Hepsi
düşünülmüş, hepsi kolaylaştırılmış.
Kısa bir teknik
bilgiyle başlayalım. Podcast yayınız için ürettiğiniz MP3 ya da farklı bir ses
dosyasını doğrudan Apple’a, Spotify’a ya da diğer podcast platformlarına
yüklemiyorsunuz. Sistem farklı çalışıyor. Bu platformlar RSS feed kabul ediyor.
RSS feed’i bir sitenin özeti gibi düşünebilirsiniz. Anlaşılır basitliğe
indirirsek, podcast dosyalarınızı bir yerlere düzenli olarak yüklediğinizde,
bunun çalan platformlar tarafından anlaşılmasını sağlayan basit bir dosya
olarak özetleyebiliriz. Korkmayın bu kadar karışık değil iş. Bunu tabi kendiniz
de yapabilirsiniz ama dedim ya, platformlar oluşmuş bile.
Biz Buzzsprout
kullanıyoruz. Buzzsprout üstteki bu karmaşık teknik kısımları sizin için
yapıyor. Ayda toplam 2 saate kadar yayın yüklemek bedava, ama 90 gün sonra
bölümü siliyorlar. Aylık 12 dolar verirseniz, hem yayını sürekli tutuyorlar,
hem de bu süre 3 saate çıkıyor, 12 saate kadar çıkarmak için de farklı
fiyatlamalar var. Buzzsprout, sizin yerinize dosyaları tutuyor, size bir
karşılama sayfası da sunuyor, podcastinizin RSS’ini yapıp Spotify, Apple,
Google, Stitcher, Tunein+Alexa gibi platformlarla bağlantısını da otomatik
olarak sağlıyor. Yani işin büyük kısmını sırtınızdan almış oluyor. Buradan ayrı
olarak yapmayı isteyebileceğiniz 2 yer var: Soundcloud ve YouTube.
Soundcloud
maalesef daha farklı çalışıyor. Dosyayı buraya yeniden yüklemeniz gerekli ve
onların da ücretsiz zaman için bir sınırı var. Yani bir yerden sonra aylık
ücret ödemeniz gerekiyor, aksi halde yeni eklemeler yapamıyorsunuz. YouTube’da
ise sorun, video yükleme zorunluluğu. Bu yüzden kaydınızı MP4 formatına video
olarak çevirmelisiniz (Bunun için de çeşitli araçlar var ama yavaş olmasına
rağmen en pratik yöntemlerden birisi Powerpoint kullanmak. Sabit bir görsel
altına mp3 dosyası ekleyip, dosyayı MP4 olarak kaydet derseniz nurtopu gibi bir
ses videonuz oluyor.
Bu arada
Buzzsprout’a alternatif pek çok şey var. Yayıncıların önemli bir kısmı ücretsiz
imkan suran bir girişim olan Anchor.fm’i kullanıyor. Kullananların da memnun
olduğunu biliyorum. Oraya da göz atmanızı öneririm.
5 – Kim dinleyecek, nerede ne zaman dinleyecek
Kaydı planlarken,
her bölümü düşünürken, kaydı yayına gönderirken düşünmeniz gereken bazı
detaylar var. İnsanlar çektiğiniz şeyi ne zaman, nerede ve nasıl dinleyeek.
Podcast’in en güzel tüketim alanı İngilizce’de ‘commuting’ olarak bilinen işe
gidiş geliş yolunda geçirilen zaman. Hazır internet de zor çekerken metroda,
trende podcasti indirip dinleyenlerin sayısı hiç az değil. Ayrıca benim
beklentim gelişen araba teknolojisiyle araçların artık internet erişimli olmaya
başlaması ve bu sayede araç içi radyo dinlenmesinin de tamamen podcastçiliğe
kayması.
Neyse, ne
diyorduk? Eğer bu saatler mantıklıysa, yayını sabah 7’de devreye girecek şekilde
yayına gönderebilirsiniz. Unutmayın, eğer kullanıcıların ayarı açıksa ve
podcastinizi takip ediyorsa, sabah cihazlarına bir uyarı gelecek ve yolda sizi
dinleyebileceklerini bilecekler. Haftasonu insanların podcast tüketimi az
olabilir, bu da hesaba katılmalı. Tabi her içeriğin türüne göre farklı
olabilecek fikirler de olabilir, bunlar iyice değerlendirilmeli.
6 – Düzenlilik
Bunun zor
olduğunu biliyorum. Disiplinli insanlar elbette var ama hobi için yapılan
işlerde ritim tutturmak pek kolay değil. Hele ki ilk zamanlarda, dinleyici
sayılarınızın yüzler, binler, onbinler olmadığı günlerde. Baştan hedefi
sağlıklı koymak, sonra da istikrarla devam etmek önemli. Tahmin ediyorum ki bir
heves bu işe kalkışan bir sürü kişi büyük bir podcast çöplüğü oluşmasına
yardımcı olacak (bakınız eskinin blogları) ama olsun, sesiniz bir yerlerde
duruyor, hiçbir yere kaybolmuyor. Düzenlilik ve istikrar sizi dinleyen 3 kişi,
10 kişi, 50 kişi bile olsa önemli. Vadettiğiniz zamanlarda yayında olmak, ara
verildiği zamanlarda bilgilendirme yapmak gibi şeylerin atlanılmaması
gerekiyor. Böyle yapın ki, bir şekilde ikna ettiğiniz takipçileriniz de sizden
vazgeçmesin.
7 – Eklenecek müzikler
Bu konu biraz
karışık. Okuduğum kaynakların pek çoğu kullanma izni olmayan müzikleri podcaste
taşımanın doğru olmadığını iddia ediyor. Bu her kanalda çalınan bir şarkı da
olsa, sonuçta siz bir yayıncı olduğunuz için telif ödeme yükümlülüğünüz devreye
girebilir. Bazıları 10 saniyeye kadar bir sorun olmadığını iddia etse de, biz
bu konuda güvenli gitmeye karar vermiştik. İnternette uygun fiyata şarkı,
jingle satan yerlerin birinden sanırım 3 dolara bir müzik satın aldık ve
programın girişinde bunu kullanıyoruz. Dediğim gibi mevzuatta netlik olmadığı
için pek çok podcastte telif hakkı ödenmemiş müzik duyuyor olabilirsiniz. Ancak
beni en çok düşündüren ilerde bir gün hak sahibinin otomatik sistemiyle
arşivimizin platformlardan çıkarılması oldu. Biliyorsunuz YouTube bunu her şey
için yapıyor, neden Spotify ve Apple ilerde yapmasın? Bu yüzden güvenli
gidilmesini öneririm.
Sorunuz olursa yoruma bırakabilirsiniz, ya da @tuncayyavuz twitter hesabından özel mesaj atarak bana ulaşabilirsiniz. Ayrıca bizim podcasti de dinlemek isterseniz linkler:
Apple
Google Podcasts
Soundcloud
Spotify
YouTube