26 Mart 2009
Ağlamak İstiyorum
Herhalde bu akşam gelebilecek en güzel mail düştü posta kutusuna. İşte görüntüsü yukarıda, sizden mi saklayacağım ey okuyucu!
Benim hastalıklarımdan biridir bu bilet işi. Takip ederim, gitme ihtimalim varsa başvururum. Kaç turnuvaya basın mensubu olarak başvurmuşluğum da var. Ama işte şansım yaver gitmezdi hiç. Almanya 2006'ya çıkmadı, Euro2008'e çıkmadı, diğer finallere çıkmadı.
İşte bir senedir şansım döner gibi. Gerçi onlar da hep TFF aracılığıyla. Euro 2008'e ve İstanbul 2009'a biletleri kazandık. Bu sefer ise herhalde son nokta! Roma'daki finale iki biletim var yahu! Daha ne olsun.
Artık şampiyonlar liginin son sekizinin maçlarını daha bir motive izleyeceğim. Herhalde iki finali izleyen üç-beş adamdan biri olduğum için de Michel'le Şenes bir kıyak yaparlar, iki üç madalyayı da ben takarım!
24 Mart 2009
Jazz İstanbul - Jülide Özçelik
Bu haftanın Mephisto'dan aşırma albümü Jülide Özçelik'ten Jazz İstanbul. Mephisto'dan aşırma diyorum, müdavimleri bilir İstiklal Caddesi'nin müzik portföyünü geliştirmede sayısız faydası olur. Bir müzikmarketten çalan müziğin peşinden kaç dükkana girmişizdir. Hatta bazen birden fazla yerde çalan o şarkıların birkaç hafta sonra Türkiye gündemine düşmesine de şahit olmuşuzdur (Murat Kekilli - Bu Akşam Ölürüm). İşte bunlar arasında Mephisto'nun yeri ayrıdır. Her girdiğinizde farklı şeyler duyarsınız, bir de bu popüler müziğin dışındaki meyveleri verirler bizlere, sağolsunlar.
Bu haftasonu ziyaretimde de Jülide Özçelik hanfendi çalıyordu. Daha önce Levent Erim'in dinlettiğini hatırlıyorum arabasında da, sonra albümü almayı unutmuştuk kendisinden. iPhone'umuz var diye hava atmayalım ama bu iPhone'da biraz manyak bir aplikasyon var, adı Shazam. Bu aplikasyona dinletiyorsun şarkıyı biliyor şerefsiz. Eh Mephisto'da gezerken sık sık çalışıyor tabi. Sonra bunları kaydediyorsunuz. Sonra da geliyorsunuz şarkıları bir yerlerden dinleyip albüme şans veriyorsunuz, Mephisto'ya ikinci gittiğinizde de albümü beğenirseniz alıyorsunuz. Hayır direk alıp da sonra beğenmediğim pekçok albüm olduğu için bu sistemi seçtim, daha ekonomik.
Neyse, adından da anlaşılacağı gibi albüm bir jazz albümü. Ancak albümdeki şarkılardan birkaçı yakından bildiğimiz türküler. Jülide Özçelik'in sesine de çok yakışan türkülerle albüm bir şahane oluyor. Bir "Yalan Dünya" deyişi var ki of off..
Tıklayın siz de dinleyin.
Neyse efendim, 2008'de çıkan bu albümde Yalan Dünya, Kara Toprak, Anan Var midur, Geçti Dost Kervanı gibi bildik şarkılarla birlikte toplam 10 şarkı bulunuyor.
Tavsiye edelim ve yine kenara çekilelim.
19 Mart 2009
İyi de Bana Ne
Duman yeni albümden mesajı güzel, müziği güzel, performansı başka bir güzel şarkı:
Yepyeni bir insanımız var
Akıl yolundan öylesine uzaklar
Aralarında hoş bir uyum var
Ayıp değil mi hiç mi umursamazlar
Altınlarınızı çaldılar
Topraklarınızı verdiler
Tarihi baştan yazdılar
İyi de bana ne?
İnsanlığımızı ezdiler
Aydınlığımızı kestiler
Ülkeyi çoktan sattılar
İyi de sana ne?
Yepyeni bir insanımız var
Düşünmeden ah kardeşini boğazlar
Laf aramızda aslında tek bir sorun var
Günah değilmiş memlekete olanlar
Altınlarınızı çaldılar
Topraklarınızı verdiler
Tarihi baştan yazdılar
İyi de bana ne?
İnsanlığımızı ezdiler
Aydınlığımızı kestiler
Ülkeyi çoktan sattılar
İyi de sana ne?
Duman II albümünden
Söz Müzik: Kaan Tangöze
Yepyeni bir insanımız var
Akıl yolundan öylesine uzaklar
Aralarında hoş bir uyum var
Ayıp değil mi hiç mi umursamazlar
Altınlarınızı çaldılar
Topraklarınızı verdiler
Tarihi baştan yazdılar
İyi de bana ne?
İnsanlığımızı ezdiler
Aydınlığımızı kestiler
Ülkeyi çoktan sattılar
İyi de sana ne?
Yepyeni bir insanımız var
Düşünmeden ah kardeşini boğazlar
Laf aramızda aslında tek bir sorun var
Günah değilmiş memlekete olanlar
Altınlarınızı çaldılar
Topraklarınızı verdiler
Tarihi baştan yazdılar
İyi de bana ne?
İnsanlığımızı ezdiler
Aydınlığımızı kestiler
Ülkeyi çoktan sattılar
İyi de sana ne?
Duman II albümünden
Söz Müzik: Kaan Tangöze
11 Mart 2009
Kece Kurdan
Her şey biraz gecikmeli de olsa oluyor ya bu mutluluk verici aslında. Yıllarca yok sayılan, unutturulmaya gayret edilen bir dil, yeniden canlanıyor işte. Evet sancılı oluyor geçiş, insanlara baştan yokmuş gibi kabul ettirildiği için bu keskin geçişler bazılarını delirtiyor, kızdırıyor. Ama işte memleketin sanatçıları tam olması gerektiği anda devreye giriyor, sesleri biraz olsun kısıyor.
Yüzyıllardır bu topraklarda içiçe yaşayan halkları birbirine düşman eden yirminci yüzyıldan sonra, yirmibirinci yüzyılın bir barış dönemi olması hepimizin dileği tabi ki. Devlet tarafından yürütülen Kürt=PKK politikasının bir sonucu olarak etrafımızda doğulu olduğu söylenen herkese önyargılı bakılıyor artık. Kürt olduğu için kız verilmeyen gençler var ve bu olay batıda okumuş geçinen adamların arasında oluyor.
Neyse politik mevzular, uzun sancılı anlatmak hala çok zor. Ama işte şu keskin hatları zayıflatmak için iş biraz aydınlara, sanatçılara, sesini duyurup dinlenebilen insanlara düşüyor.
Evet, gönül isterdi ki Ahmet Kaya'nın "Kürtçe şarkı söyleyeceğim" diye linç edildiği süreçte ortaya çıksalardı ve bir olup aslanlar gibi savunabilselerdi ama buna da şükür.
Gelgelelim üzücü olan medyanın gelişmelere olan tavrı. Bugün tüm ana haber bültenlerinde vardı bu haber. Fakat veriliş tarzı aynen şöyleydi: "Aynur'un 2004 yılında çıkardığı albümün adı da olan Kece Kurdan - Kürt Kızı manasına geliyor. Ayrıca Aynur bu şarkının sözlerinin gençleri savaşa çağırdığı gerekçesiyle DGM'de dava edilmişti. Bakın dinleyin asıl sözlerini bu şarkının. Nasıl da Kürt politikası yapıyor!". Böyle laflar işte.
Boşverelim biz sonuca gelelim. Ajda Pekkan'a helal olsun, Aynur'a helal olsun. Kadınlar için yapılan bu çalışmaya kardeşliği de ortak ettikleri için teşekkür edelim tebrik edelim.
Hangi dilde söylenirse söylensin, şarkılar türküler barış, kardeşlik için söylensin!
9 Mart 2009
Atatürk Kitaplığı
Kütüphaneleri severim, ders çalışmak dışında tabi ki. Amaçsızca içinde kaybolmak, kağıt kokuları mide bulandırana kadar orada pineklemek hakikaten iyi bir vakit geçirme amacı olabilir. Buna da beni alıştıran ortaokul ve lisedeki dönem ödevleri. O abidik gubidik ödevleri önce Eskişehir İl Halk Kütüphanesi'nde yapmaya başladık, sonra da Anadolu Üniversitesi Kütüphanesi'nde. Dönem ödevi diye ne yaptığımı zerre hatırlamıyorum ama dersten kaçıp kitapları ya da arşivleri karıştırmaya başladığımda ne kadar mutlu olduğum hala hafızamda.
Özellikle Anadolu Üniversitesi'nin kütüphanesi arşiv bölümü gibisini ben hala görmedim. 4. katta dergiler, 5. katta günlük gazeteler arasında nasıl kaybolurduk rahmetli kuzenle ya! Çocukluğumu, ilk gençliğimi paylaştığım adama selam olsun buradan.
Sonra geldik İstanbul'a. Boğaziçi Üniversitesi'nin de güzel bir kütüphanesi var fakat orası kafada hep ders çalışma yeri olarak kalacak belli. Bir de gazeteler konusunda pek başarılı sayılmazlar. Taranmış hallerine bilgisayar ekranından bakmak pek cezbetmiyor insanı. Ayrıca adet de pek iyi değil.
Bundan 5-6 sene evvel, Lig tarihi için yapılan bir araştırmaya yardımcı olmak adına yapılan çalışmada tanıştım Atatürk Kitaplığı'yla. Taksim Meydanı'nın yanıbaşında, Gezi Parkı'nın arkasında, muhteşem manzarası ve ferah ortamıyla pek güzel pek sakin bir yerdi. Tek kötü yan gazetelerin açıkta olmaması, istek listenizi yazıp memurlara vermeniz ve gazetelerin gelmesini yarım saat beklemeniz.
Geçenlerde yine bir araştırma yapmam gerekti, ama epeydir buranın kapalı olduğunu biliyordum. Ailemizin kütüphanecisi Şener abiye danıştık tabi. Şansa bak, 3 Mart'ta tekrar açılmış, ben de bu haftasonu ziyaret ettim bu güzel yeri.
Neyse, her yer yenilenmiş, boyanmış, mobilyalar değişmiş, gazetelerin ciltleri elden geçmiş, ayrıca taramalar başlamış, her şeyin arşivlenmesi geliştirilmiş; daha da güzel bir yer haline gelmiş. Yakın tarihi seven, eski gazete sayfaları arasında kaybolmak isteyenlere naçizane bir tavsiyemiz olsun.
How Much Is Yours?
Herhalde müzik hayatımı değiştiren gelişme, Boğaziçi'nin ilk günlerinde BGST'nin gösterisini izlemem oldu. Tesadüfen Kırmızı Salon'daki gösteriyi izlemiştim ve tam anlamıyla büyülenmiştim. Hem dansın güzelliği, hem müziklerin etkileyiciliği beni yeni bir müzik tarzıyla tanıştırdı.
Sonra Kardeş Türküler'in öncülüğünde çıkılan yolda Kalan Müzik ve Doublemoon'un da yardımıyla pek çok yeni tür müzikle tanıştım. Hele bizim yakınımızdaki etnik toplulukların şarkılarını müzik olarak o kadar benimsedim ki, insanları insan oldukları için sevmeyi bile bu şarkılardan öğrendim diyebilirim. Aynı ekmeği yiyoruz çünkü, aynı suyu içiyoruz, aynı topraklarda büyüdük, aynı bakkaldan aynı çikolatayı yiyoruz. Aynı müzikleri başka sözlerle söylüyoruz sadece, dertlerimiz bile aynı; bu düşmanlık niye?
Neyse politikayı bırakalım, işimize bakalım. Arto Tunçboyacıyan, Onno Tunç'un kardeşi. Dinlediğimiz bazı şarkılarda onun izini de görmek mümkün. Armenian Navy Band adlı grup ise 12 Ermeni müzisyenin birleşmesiyle kurulan bir grup. Grup hakkında detaylı bilgiyi şu adresten de alabilirsiniz.
Kendileriyle tanıştığımız "How Much Is Yours" albümünü de anlatalım: Harika! Etnik müzikleri sevenlerin mutlaka denemesi gerektiğini söylüyorum. Sevmeyenlerin de "Let Factories Open" şarkısıyla bir giriş yapmaları değişik bir deneyim olabilir. Youtube linkini verelim:
http://www.youtube.com/watch?v=3mV5FcWw-t0
5 Mart 2009
4 Mart 2009
Hajduk Split 2008-2009
3 Mart 2009
İtalya 2007
Inter 2005-2006
1 Mart 2009
AC Milan 2005-2006
PSV Eindhoven 2005-2006
Türkiye 2003 Konfederasyon Kupasi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)